4 Ocak 2012 Çarşamba

Gayri millî kozmopolit sınıfa dikkat!

Gayri millî kozmopolit sınıfa dikkat!
Afşin Selim
Yeniçağ 8 Ağustos 2011

Hiç şüphesiz, hayatın dinamizmi, değişmeyi ve dönüşmeyi kaçınılmazlaştırıyor. Nasıl’ın ve niçin’in peşinde iz süren Mahmut Çetin, Biyografi Net Yayıncılıktan neşrettiği “Aydın Yabancılaşması” adlı eserinde, meselenin kökünü irdeleyerek, yaşanan zihnî çözülme esnasındaki ilişkiler ağını bir bir deşifre ediyor okuyucusuna... Denenmemişi deniyor aslında; aşamalar arası ilişkiyi...Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, Karahanlı-Selçuklu-Osmanlı devlet geleneğinin bir devamı olduğunu (Türk tarihinin kesintisiz bir bütün olduğunu) özellikle vurgulayan yazar, bürokrasideki gayri millî kozmopolit yapının “yabancılaşma” olarak tezahür ettiği kanısında... Kelime itibariyle bürokrasi, “büro” düşüncesine bağlı olarak
“-krasi” ekiyle pekişiyor ve sahneye “iktidar” çıkıyor!

Yerli değerlerin “taassup” olarak konumlanması, dilin âdeta bir anlaşamama vasıtası vaziyeti alması ve pozitivizm ile yoğrulmuş zevkçiliğin (hedonizmin) ayyuka çıkmasıyla “bürokratlar sınıfı” devletin ve toplumun inançlarına tezat bir ideoloji etrafında kümeleniyor. Bu çerçevede yazar, Türk tarihinin ana problematiklerinden birinin, devşirme yönetici zümrenin yönlendirilemez hale geldiğini ayrıca hatırlatıyor!

Bahse konu sınıfın yahut bir diğer ifadeyle “mutlu azınlık aşiretinin” Anadolu dışı gayri millî sermaye ile olan sıkı ilişkisine de değiniliyor kitapta... Malûm, paranın vatanı yoktur! Müşterek bir cephede birleşen bu kozmopolit sosyal dokunun millî kültür karşıtı olması tesadüf olmasa gerek... Orhan Türkdoğan diyor ki: “Sabetayist grupların yerli seçkinlerle akrabalık ilişkileri kurmaları, hem yeni akrabalıkların kurulmasını, hem de sermayenin kendi aralarında transferini güçlendirmiştir.”

Gelgelelim, sosyal tecride erişen (!) aydın, toplum dışı kalıyor ve tarifini heterodoksi kavramında buluyor. Bununla birlikte, ehli sünnet itikadı dışındaki yönelişlerin ittifakından alıyor kıvamını... Bu ötelenme esnasında; güçsüzleşme, anlamsızlaşma, normsuzlaşma, yalnızlaşma ve kendinden uzaklaşma yaşanıyor.
Masonik, heterodoks, bölücü, ekalliyetçi, batıcı aristokrat karışım neticesinde, “kozmopolit bileşim” oluşuyor.

Batıyı, geçerli olan tek evrensel olgu olarak algılayan üstseçkinler söz konusuysa şayet, Türkiye’nin sınıf yapısını işçi, esnaf, memur, köylü gibi tasnifler ile izah etmek ne mümkün! “Elden giden vatanın” sınırları, nasıl olsa, sözüm ona lojman ve nüfuz sınırları ile aynılaşmış durumda... Fakat bilmiyorlar ki, günü geldiğinde, “kalıplaşmış ve katılaşmış statüler” de pekâlâ sarsılabilir!

Kinini dinleştiren bu sınıfın, “eski Anadolu medeniyetlerini diriltmek” çabasını da gözardı etmemek gerekiyor. Empoze edilen kültürle, halkın geleneksel kültürünün çatışmasını da...
Osmanlı coğrafyasının temel kurumlarından olan tekkelere değin sızan bu yabancılaşmışlık, Cumhuriyetle birlikte devam ettiriyor varlığını...
Kısacası, halkına karşı kendini mesul hissetmeyen “üstseçkinlerin” servet ve nüfuz sahipliğini nesilden nesile sürdürme başarısına dikkat çeken “Aydın Yabancılaşması” yla birlikte taşlar yerine tastamam oturuyor. Türkiye’de dün ve bugün değişik vesilelerle tekrarlanan çatışmanın, ne sağ-sol, ne ileri-geri, ne şu ne bu olduğu bir kez daha görülüyor; ayrıntıları kitapta saklı...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder