|
26 Ocak 2012 Perşembe
yabancılaşmış aydın, batı'nın yeniçerisi
4 Ocak 2012 Çarşamba
Gayri millî kozmopolit sınıfa dikkat!
Gayri millî kozmopolit sınıfa dikkat!
Afşin Selim
Yeniçağ 8 Ağustos 2011
Hiç şüphesiz, hayatın dinamizmi, değişmeyi ve dönüşmeyi kaçınılmazlaştırıyor. Nasıl’ın ve niçin’in peşinde iz süren Mahmut Çetin, Biyografi Net Yayıncılıktan neşrettiği “Aydın Yabancılaşması” adlı eserinde, meselenin kökünü irdeleyerek, yaşanan zihnî çözülme esnasındaki ilişkiler ağını bir bir deşifre ediyor okuyucusuna... Denenmemişi deniyor aslında; aşamalar arası ilişkiyi...Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, Karahanlı-Selçuklu-Osmanlı devlet geleneğinin bir devamı olduğunu (Türk tarihinin kesintisiz bir bütün olduğunu) özellikle vurgulayan yazar, bürokrasideki gayri millî kozmopolit yapının “yabancılaşma” olarak tezahür ettiği kanısında... Kelime itibariyle bürokrasi, “büro” düşüncesine bağlı olarak
“-krasi” ekiyle pekişiyor ve sahneye “iktidar” çıkıyor!
Yerli değerlerin “taassup” olarak konumlanması, dilin âdeta bir anlaşamama vasıtası vaziyeti alması ve pozitivizm ile yoğrulmuş zevkçiliğin (hedonizmin) ayyuka çıkmasıyla “bürokratlar sınıfı” devletin ve toplumun inançlarına tezat bir ideoloji etrafında kümeleniyor. Bu çerçevede yazar, Türk tarihinin ana problematiklerinden birinin, devşirme yönetici zümrenin yönlendirilemez hale geldiğini ayrıca hatırlatıyor!
Bahse konu sınıfın yahut bir diğer ifadeyle “mutlu azınlık aşiretinin” Anadolu dışı gayri millî sermaye ile olan sıkı ilişkisine de değiniliyor kitapta... Malûm, paranın vatanı yoktur! Müşterek bir cephede birleşen bu kozmopolit sosyal dokunun millî kültür karşıtı olması tesadüf olmasa gerek... Orhan Türkdoğan diyor ki: “Sabetayist grupların yerli seçkinlerle akrabalık ilişkileri kurmaları, hem yeni akrabalıkların kurulmasını, hem de sermayenin kendi aralarında transferini güçlendirmiştir.”
Gelgelelim, sosyal tecride erişen (!) aydın, toplum dışı kalıyor ve tarifini heterodoksi kavramında buluyor. Bununla birlikte, ehli sünnet itikadı dışındaki yönelişlerin ittifakından alıyor kıvamını... Bu ötelenme esnasında; güçsüzleşme, anlamsızlaşma, normsuzlaşma, yalnızlaşma ve kendinden uzaklaşma yaşanıyor.
Masonik, heterodoks, bölücü, ekalliyetçi, batıcı aristokrat karışım neticesinde, “kozmopolit bileşim” oluşuyor.
Batıyı, geçerli olan tek evrensel olgu olarak algılayan üstseçkinler söz konusuysa şayet, Türkiye’nin sınıf yapısını işçi, esnaf, memur, köylü gibi tasnifler ile izah etmek ne mümkün! “Elden giden vatanın” sınırları, nasıl olsa, sözüm ona lojman ve nüfuz sınırları ile aynılaşmış durumda... Fakat bilmiyorlar ki, günü geldiğinde, “kalıplaşmış ve katılaşmış statüler” de pekâlâ sarsılabilir!
Kinini dinleştiren bu sınıfın, “eski Anadolu medeniyetlerini diriltmek” çabasını da gözardı etmemek gerekiyor. Empoze edilen kültürle, halkın geleneksel kültürünün çatışmasını da...
Osmanlı coğrafyasının temel kurumlarından olan tekkelere değin sızan bu yabancılaşmışlık, Cumhuriyetle birlikte devam ettiriyor varlığını...
Kısacası, halkına karşı kendini mesul hissetmeyen “üstseçkinlerin” servet ve nüfuz sahipliğini nesilden nesile sürdürme başarısına dikkat çeken “Aydın Yabancılaşması” yla birlikte taşlar yerine tastamam oturuyor. Türkiye’de dün ve bugün değişik vesilelerle tekrarlanan çatışmanın, ne sağ-sol, ne ileri-geri, ne şu ne bu olduğu bir kez daha görülüyor; ayrıntıları kitapta saklı...
Afşin Selim
Yeniçağ 8 Ağustos 2011
Hiç şüphesiz, hayatın dinamizmi, değişmeyi ve dönüşmeyi kaçınılmazlaştırıyor. Nasıl’ın ve niçin’in peşinde iz süren Mahmut Çetin, Biyografi Net Yayıncılıktan neşrettiği “Aydın Yabancılaşması” adlı eserinde, meselenin kökünü irdeleyerek, yaşanan zihnî çözülme esnasındaki ilişkiler ağını bir bir deşifre ediyor okuyucusuna... Denenmemişi deniyor aslında; aşamalar arası ilişkiyi...Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, Karahanlı-Selçuklu-Osmanlı devlet geleneğinin bir devamı olduğunu (Türk tarihinin kesintisiz bir bütün olduğunu) özellikle vurgulayan yazar, bürokrasideki gayri millî kozmopolit yapının “yabancılaşma” olarak tezahür ettiği kanısında... Kelime itibariyle bürokrasi, “büro” düşüncesine bağlı olarak
“-krasi” ekiyle pekişiyor ve sahneye “iktidar” çıkıyor!
Yerli değerlerin “taassup” olarak konumlanması, dilin âdeta bir anlaşamama vasıtası vaziyeti alması ve pozitivizm ile yoğrulmuş zevkçiliğin (hedonizmin) ayyuka çıkmasıyla “bürokratlar sınıfı” devletin ve toplumun inançlarına tezat bir ideoloji etrafında kümeleniyor. Bu çerçevede yazar, Türk tarihinin ana problematiklerinden birinin, devşirme yönetici zümrenin yönlendirilemez hale geldiğini ayrıca hatırlatıyor!
Bahse konu sınıfın yahut bir diğer ifadeyle “mutlu azınlık aşiretinin” Anadolu dışı gayri millî sermaye ile olan sıkı ilişkisine de değiniliyor kitapta... Malûm, paranın vatanı yoktur! Müşterek bir cephede birleşen bu kozmopolit sosyal dokunun millî kültür karşıtı olması tesadüf olmasa gerek... Orhan Türkdoğan diyor ki: “Sabetayist grupların yerli seçkinlerle akrabalık ilişkileri kurmaları, hem yeni akrabalıkların kurulmasını, hem de sermayenin kendi aralarında transferini güçlendirmiştir.”
Gelgelelim, sosyal tecride erişen (!) aydın, toplum dışı kalıyor ve tarifini heterodoksi kavramında buluyor. Bununla birlikte, ehli sünnet itikadı dışındaki yönelişlerin ittifakından alıyor kıvamını... Bu ötelenme esnasında; güçsüzleşme, anlamsızlaşma, normsuzlaşma, yalnızlaşma ve kendinden uzaklaşma yaşanıyor.
Masonik, heterodoks, bölücü, ekalliyetçi, batıcı aristokrat karışım neticesinde, “kozmopolit bileşim” oluşuyor.
Batıyı, geçerli olan tek evrensel olgu olarak algılayan üstseçkinler söz konusuysa şayet, Türkiye’nin sınıf yapısını işçi, esnaf, memur, köylü gibi tasnifler ile izah etmek ne mümkün! “Elden giden vatanın” sınırları, nasıl olsa, sözüm ona lojman ve nüfuz sınırları ile aynılaşmış durumda... Fakat bilmiyorlar ki, günü geldiğinde, “kalıplaşmış ve katılaşmış statüler” de pekâlâ sarsılabilir!
Kinini dinleştiren bu sınıfın, “eski Anadolu medeniyetlerini diriltmek” çabasını da gözardı etmemek gerekiyor. Empoze edilen kültürle, halkın geleneksel kültürünün çatışmasını da...
Osmanlı coğrafyasının temel kurumlarından olan tekkelere değin sızan bu yabancılaşmışlık, Cumhuriyetle birlikte devam ettiriyor varlığını...
Kısacası, halkına karşı kendini mesul hissetmeyen “üstseçkinlerin” servet ve nüfuz sahipliğini nesilden nesile sürdürme başarısına dikkat çeken “Aydın Yabancılaşması” yla birlikte taşlar yerine tastamam oturuyor. Türkiye’de dün ve bugün değişik vesilelerle tekrarlanan çatışmanın, ne sağ-sol, ne ileri-geri, ne şu ne bu olduğu bir kez daha görülüyor; ayrıntıları kitapta saklı...
ESER-AYRINTI
ydın Yabancılaşması
Üstseçkin Heterodoksi
Mahmut Çetin
BİYOGRAFİ.NET
‘Aydın Yabancılaşması’, kronolojik manada bir batılılaşma tarihi değildir… ‘Aydın Yabancılaşması’nda bir çözülmenin zihniyet planındaki süreç, aşama ve ilişkileri kavram ve kişiler bazında tespit edilmek istenmiştir.
‘Aydın Yabancılaşması’ adlı çalışmamız, Türk aydınının düşünce değişim halkalarını incelemektedir. ‘Aydın Yabancılaşması’nda gelenek karşıtı cephenin zevkçilik, heterodoks inançlara yöneliş, masonluk, pozitivizm, sosyalizm ve kozmopolitizm şeklinde oluşan değişim aşamaları ele alınmıştır.
Yabancılaşma tarihimizdeki aşamalar arası ilişki, önemli olmasına rağmen, üzerinde durulmamış bir husustur…
‘Aydın Yabancılaşması’nda yer alan ara bölümlerde, birbiriyle zıt gibi görünen anlayışların, ülkemizdeki heterodoks inançlarla kaynaştıklarını ve giderek kozmopolit bir ortak cephede, nasıl aynileştiklerini de göreceğiz.
Osmanlı Devleti’nin yıkılışını ve İslam Dünyası’nın, batı karşısında mağdur hale gelmesini tek faktörle izah etmek mümkün değildir. Çünkü bizzat sosyal değişmenin mantığı, çok faktörlülüğü kabul etmektedir. Biz çözülmenin, ‘Aydın Yabancılaşması’ faktörünü ele aldık. Bunu incelerken de heterodoks inançların bu yabancılaşmaya katkısını, işaret etmeğe çalıştık.
Bir medeniyetin yeniden doğuşu için, daha önce niçin çözüldüğünün izahı gerekmektedir. ‘Aydın Yabancılaşması’, ‘niçin’ sorusuna cevap olmak niyetindedir.
Değişme, vazgeçilmez bir hadise... Toplum kesimlerinin ortaya çıkması ve değişmelerini anlamadan sağlıklı bir siyasi anlayış ortaya koymak mümkün değildir. Bugün analitik düşünceyle meselelere yaklaşmak, sadece entelektüel bir eğilim değil, aynı zamanda, tarihi bir zorunluluktur. Sıradanlaşan durumlar haline gelen “ulusal direncin yitirilmesi ve birliktelik bilincinin zaafa uğraması, yüzeysel analizlerle açıklanabilecek nitelikte olaylar değildir; temellerin sorgulanması gerekmektedir.”
Bu zorunlu tarihi incelemeyi yaparken, sonuca varmak için önyargılardan kurtulmak zorundaydık, bunu yapmaya çalıştık. Yaşadığımız olgular bizi, ‘hiçbir şey sadece kendisi değildir’ hakikatine ulaştırmıştır. Evet her şey, görüntünün ötesinde başka bir şeydir.
Geleceğin Büyük Türkiyesi’nin hayaliyle…
Üstseçkin Heterodoksi
Mahmut Çetin
BİYOGRAFİ.NET
‘Aydın Yabancılaşması’, kronolojik manada bir batılılaşma tarihi değildir… ‘Aydın Yabancılaşması’nda bir çözülmenin zihniyet planındaki süreç, aşama ve ilişkileri kavram ve kişiler bazında tespit edilmek istenmiştir.
‘Aydın Yabancılaşması’ adlı çalışmamız, Türk aydınının düşünce değişim halkalarını incelemektedir. ‘Aydın Yabancılaşması’nda gelenek karşıtı cephenin zevkçilik, heterodoks inançlara yöneliş, masonluk, pozitivizm, sosyalizm ve kozmopolitizm şeklinde oluşan değişim aşamaları ele alınmıştır.
Yabancılaşma tarihimizdeki aşamalar arası ilişki, önemli olmasına rağmen, üzerinde durulmamış bir husustur…
‘Aydın Yabancılaşması’nda yer alan ara bölümlerde, birbiriyle zıt gibi görünen anlayışların, ülkemizdeki heterodoks inançlarla kaynaştıklarını ve giderek kozmopolit bir ortak cephede, nasıl aynileştiklerini de göreceğiz.
Osmanlı Devleti’nin yıkılışını ve İslam Dünyası’nın, batı karşısında mağdur hale gelmesini tek faktörle izah etmek mümkün değildir. Çünkü bizzat sosyal değişmenin mantığı, çok faktörlülüğü kabul etmektedir. Biz çözülmenin, ‘Aydın Yabancılaşması’ faktörünü ele aldık. Bunu incelerken de heterodoks inançların bu yabancılaşmaya katkısını, işaret etmeğe çalıştık.
Bir medeniyetin yeniden doğuşu için, daha önce niçin çözüldüğünün izahı gerekmektedir. ‘Aydın Yabancılaşması’, ‘niçin’ sorusuna cevap olmak niyetindedir.
Değişme, vazgeçilmez bir hadise... Toplum kesimlerinin ortaya çıkması ve değişmelerini anlamadan sağlıklı bir siyasi anlayış ortaya koymak mümkün değildir. Bugün analitik düşünceyle meselelere yaklaşmak, sadece entelektüel bir eğilim değil, aynı zamanda, tarihi bir zorunluluktur. Sıradanlaşan durumlar haline gelen “ulusal direncin yitirilmesi ve birliktelik bilincinin zaafa uğraması, yüzeysel analizlerle açıklanabilecek nitelikte olaylar değildir; temellerin sorgulanması gerekmektedir.”
Bu zorunlu tarihi incelemeyi yaparken, sonuca varmak için önyargılardan kurtulmak zorundaydık, bunu yapmaya çalıştık. Yaşadığımız olgular bizi, ‘hiçbir şey sadece kendisi değildir’ hakikatine ulaştırmıştır. Evet her şey, görüntünün ötesinde başka bir şeydir.
Geleceğin Büyük Türkiyesi’nin hayaliyle…
TÜRK SOLU TARİKATÇI ÇIKTI
Araştırmacı-yazar Mahmut Çetin’in kaleme aldığı ‘Aydın Yabancılaşması’ adlı eser, Türk düşünce hayatında yeni bir tartışma alanını başlatıyor... ‘Aydın Yabancılaşması’ sürekli olarak laiklik vurgusuyla gündeme gelen Türk Solu’nun aslında ‘tarikatçı’ olduğunu gösteriyor. Eserde yer alan bilgilerden bazıları şöyle…
* Türkiye Komünist Partisi kurucu başkanı Mustafa Suphi melami tarikatına mensuptu. Bir başka parti başkanı melami Hürriyet ve İtilaf Fırkası başkanı Miralay Sadık Bey’di.
* Nazım Hikmet’in dedesi Nazım Paşa mevlevi idi. Nazım Hikmet de yirmili yaşlarda “Ben de müridinim Mevlana” şiirini yazmıştı.
* Solcu şair Can Yücel’in dedesi mevlevi şeyhi ve babası Hasan Ali Yücel mevlevi idi. Kendisini de mevlevi muhibbi olarak ifade eden can Yücel, bu durumu şöyle anlatıyordu. “Mevlevilik aslında müslümanlığın incelmiş kanadıdır. Din incelmesi, bir bakıma ateistliğe doğru gitmedir.. Belki bende Allah’a inanç kalmadı ama mevlevilik’ten koptum sayılmaz aslında.”
* Çetin Altan'ın annesinin babası Hacı Hafız Mustafa Muhyiddin Efendi, Unkapanı’nda, Salih Paşa Mahallesi Yeşil Tulumba Sokak'ta, Rufaiyye Tarikatı’ndan Şeyh Abdülhalim Efendi Tekkesi postnişini idi. Tanrıtanımaz olduğunu söyleyen Çetin Altan, inanç durumunu şöyle izah eder: “Bir ayrıma muhtacız. Ateizm başka şeydir, paganizm başka. Ateizm insanın kendi iradesiyle Tanrıtanımazlığı felsefi olarak benimsemesidir. Biz paganlar ayrı bir vak’ayız. Paganlar başka türlü olmaları mümkün olmadığından, yetiştirilme biçimlerinden Tanrıtanımaz olanlardır. Türkiye’de ateizm yoktur, paganlar vardır.”
* Şair Oktay Rifat’ın da bektaşi bir aileye mensup olduğu biliniyor…
‘Aydın Yabancılaşması’ yazarı Mahmut Çetin, tarikat yabancılaşmasının izlerinin bugüne de uzandığını ileri sürüyor. Çetin, bugün Mehmet Akif Ersoy’un torunlarından birinin Türkiye Komünist Partisi lideri Aydemir Güler olduğunu, Elmalılı Hamdi Yazır’ın torununun da Okan Bayülgen olduğunu iddia ediyor.
Aydın Yabancılaşması kitabı, sabetaycıların mevlevi tarikatı içinde oldukça etkin olduğunu da belgeliyor. Eserdeki bilgilere göre sabetaycı mevlevi şeyhi İshak Dede, eski dışişleri bakanlarından Emre Gönensay’ın dedesi iken, diğer bir sabetaycı mevlevi şeyhi Mehmet Esat Efendi ise Halil Bezmen’in anneannesinin dayısı oluyor.
Araştırmacı-yazar Mahmut Çetin’in kaleme aldığı AYDIN YABANCILAŞMASI adlı araştırma yayınlandı. AYDIN YABANCILAŞMASI, (üstseçkin heterodoksi) başlığı altında Türk aydınının yabancılaşma süreçlerini ele alıyor.
‘Aydın Yabancılaşması’nda yer alan ara bölümlerde, birbiriyle zıt gibi görünen anlayışların, ülkemizdeki heterodoks inançlarla kaynaştıklarını ve giderek kozmopolit bir ortak cephede, nasıl aynileştiklerini de göreceğiz.
BİYOGRAFİ NET
İLETİŞİM VE YAYINCILIK HİZMETLERİ
Ayma Koop A-6 No: 121 İkitelli / İSTANBUL
Tel: 0212 671 75 78 / 0542 235 72 49
Faks: 0 212 671 75 78
info@biyografi.net
biyografi.net@gmail.com
DAĞITIM:
Alfa, Artı, Final, D&R, Gökkuşağı, İnkılap, İz, Kitabevi, N&T, Remzi, Yeni Zamanlar
Fiyat:15 TL (KDV Dahil)
Ebat: 19.5 x 13.5
Sayfa: 256
ISBN : 978-975-00394-1-6
* Türkiye Komünist Partisi kurucu başkanı Mustafa Suphi melami tarikatına mensuptu. Bir başka parti başkanı melami Hürriyet ve İtilaf Fırkası başkanı Miralay Sadık Bey’di.
* Nazım Hikmet’in dedesi Nazım Paşa mevlevi idi. Nazım Hikmet de yirmili yaşlarda “Ben de müridinim Mevlana” şiirini yazmıştı.
* Solcu şair Can Yücel’in dedesi mevlevi şeyhi ve babası Hasan Ali Yücel mevlevi idi. Kendisini de mevlevi muhibbi olarak ifade eden can Yücel, bu durumu şöyle anlatıyordu. “Mevlevilik aslında müslümanlığın incelmiş kanadıdır. Din incelmesi, bir bakıma ateistliğe doğru gitmedir.. Belki bende Allah’a inanç kalmadı ama mevlevilik’ten koptum sayılmaz aslında.”
* Çetin Altan'ın annesinin babası Hacı Hafız Mustafa Muhyiddin Efendi, Unkapanı’nda, Salih Paşa Mahallesi Yeşil Tulumba Sokak'ta, Rufaiyye Tarikatı’ndan Şeyh Abdülhalim Efendi Tekkesi postnişini idi. Tanrıtanımaz olduğunu söyleyen Çetin Altan, inanç durumunu şöyle izah eder: “Bir ayrıma muhtacız. Ateizm başka şeydir, paganizm başka. Ateizm insanın kendi iradesiyle Tanrıtanımazlığı felsefi olarak benimsemesidir. Biz paganlar ayrı bir vak’ayız. Paganlar başka türlü olmaları mümkün olmadığından, yetiştirilme biçimlerinden Tanrıtanımaz olanlardır. Türkiye’de ateizm yoktur, paganlar vardır.”
* Şair Oktay Rifat’ın da bektaşi bir aileye mensup olduğu biliniyor…
‘Aydın Yabancılaşması’ yazarı Mahmut Çetin, tarikat yabancılaşmasının izlerinin bugüne de uzandığını ileri sürüyor. Çetin, bugün Mehmet Akif Ersoy’un torunlarından birinin Türkiye Komünist Partisi lideri Aydemir Güler olduğunu, Elmalılı Hamdi Yazır’ın torununun da Okan Bayülgen olduğunu iddia ediyor.
Aydın Yabancılaşması kitabı, sabetaycıların mevlevi tarikatı içinde oldukça etkin olduğunu da belgeliyor. Eserdeki bilgilere göre sabetaycı mevlevi şeyhi İshak Dede, eski dışişleri bakanlarından Emre Gönensay’ın dedesi iken, diğer bir sabetaycı mevlevi şeyhi Mehmet Esat Efendi ise Halil Bezmen’in anneannesinin dayısı oluyor.
Araştırmacı-yazar Mahmut Çetin’in kaleme aldığı AYDIN YABANCILAŞMASI adlı araştırma yayınlandı. AYDIN YABANCILAŞMASI, (üstseçkin heterodoksi) başlığı altında Türk aydınının yabancılaşma süreçlerini ele alıyor.
‘Aydın Yabancılaşması’nda yer alan ara bölümlerde, birbiriyle zıt gibi görünen anlayışların, ülkemizdeki heterodoks inançlarla kaynaştıklarını ve giderek kozmopolit bir ortak cephede, nasıl aynileştiklerini de göreceğiz.
BİYOGRAFİ NET
İLETİŞİM VE YAYINCILIK HİZMETLERİ
Ayma Koop A-6 No: 121 İkitelli / İSTANBUL
Tel: 0212 671 75 78 / 0542 235 72 49
Faks: 0 212 671 75 78
info@biyografi.net
biyografi.net@gmail.com
DAĞITIM:
Alfa, Artı, Final, D&R, Gökkuşağı, İnkılap, İz, Kitabevi, N&T, Remzi, Yeni Zamanlar
Fiyat:15 TL (KDV Dahil)
Ebat: 19.5 x 13.5
Sayfa: 256
ISBN : 978-975-00394-1-6
Hüseyin Öztürk'ten Aydın Yabancılaşması yorumu
Bu haftaki eserimiz “Boğazdaki Aşiret” kitabıyla ün yapan ve Türkiye’nin “üstseçkinlerini” çırpalayan Mahmut Çetin’e ait.
Biyografi Yayınları’ndan çıkan “Aydın Yabancılaşması” adlı kitapta Mahmut Çetin, yine ezber bozduran ilginç ayrıntılara dikkat çekiyor.
Türkiye’nin bugününden yani “millet devlet kaynaşmasından” hangi çevrelerin neden ve nasıl rahatsız olduklarını ortaya döküyor.
Mahmut Çetin bu kadarla yetinmiyor ve son on yıla kadar devleti, hükümetlerin değil, bürokrasinin yönettiğini ve memleketin kaymağını kimlerin yediğini belgeliyor.
“Aydın Yabancılaşmasında” yer alan ara bölümlerde, birbiriyle zıt gibi görünen anlayışların, esasında heterodoks inançlarla kaynaştıklarını ve giderek kozmopolit bir ortak cephede, nasıl aynileştiklerini anlatıyor.
“Aydın Yabancılaşması,” Türk düşünce hayatında yeni bir tartışma alanını başlatacağa benziyor.
Eserdeki en ilginç bölümlerden birisi de sürekli olarak laiklik vurgusuyla gündeme gelen Türk Solu’nun “tarikatçı” olduğunu gösteriyor.
Eserde yer alan bilgilerden bazıları şöyle.
*
-Türkiye Komünist Partisi kurucu başkanı Mustafa Suphi, Melami tarikatına mensuptu. Bir başka parti başkanı Melami, Hürriyet ve İtilaf Fırkası Başkanı Miralay Sadık Bey’di.
-Nazım Hikmet’in dedesi Nazım Paşa mevlevi idi. Nazım Hikmet de yirmili yaşlarda “Ben de müridinim Mevlana” şiirini yazmıştı.
-Solcu Şair Can Yücel’in dedesi mevlevi şeyhi ve babası Hasan Ali Yücel mevlevi idi. Kendisini de mevlevi muhibbi olarak ifade eden Can Yücel, bu durumu şöyle anlatıyordu.
“Mevlevilik aslında Müslümanlığın incelmiş kanadıdır. Din incelmesi, bir bakıma ateistliğe doğru gitmedir. Belki bende Allah’a inanç kalmadı ama mevlevilikten koptum sayılmaz aslında.”
Tabi bu tipler, Kur’ansız ve Peygambersiz bir mevlevilik isteyenlerdir.
-Çetin Altan’ın annesinin babası Hacı Hafız Mustafa Muhyiddin Efendi, Unkapanı’nda, Salih Paşa Mahallesi Yeşil Tulumba Sokak’ta, Rufaiyye Tarikatı’ndan Şeyh Abdülhalim Efendi Tekkesi postnişini idi.
Tanrıtanımaz olduğunu söyleyen Çetin Altan, inanç durumunu şöyle izah ediyor:
“Bir ayrıma muhtacız. Ateizm başka şeydir, paganizm başka. Ateizm insanın kendi iradesiyle Tanrıtanımazlığı felsefi olarak benimsemesidir.
Biz paganlar ayrı bir vak’ayız. Paganların başka türlü olmaları mümkün değildir. Yetiştirilme biçimleri Tanrıtanımazlıktır, Türkiye’de ateizm yoktur, paganlar vardır.”
Mahmut Çetin, araştırmasında “Aydın Yabancılaşmasının” izlerinin bugüne de uzandığını hatırlatıyor ve Altan’dan alıntı yaparak;
Mehmet Akif Ersoy’un torunlarından birinin Türkiye Komünist Partisi lideri Aydemir Güler, Elmalılı Hamdi Yazır’ın torununun da Okan Bayülgen olduğunu iddia ediyor.
Mahmut Çetin kitabında Sabetaycılara da yer veriyor. Sabetaycıların mevlevi tarikatı içinde oldukça etkin olduklarını belgeliyor.
Eserdeki bilgilere göre sabetaycı mevlevi şeyhi İshak Dede, eski dışişleri bakanlarından Emre Gönensay’ın dedesi iken, diğer bir sabetaycı mevlevi şeyhi Mehmet Esat Efendi ise Halil Bezmen’in anneannesinin dayısı oluyor.”
Bilgi için: Biyografi Yayınları 0542 235 72 49 info@biyografi.net
Yeni Akit
02.01.2012
Biyografi Yayınları’ndan çıkan “Aydın Yabancılaşması” adlı kitapta Mahmut Çetin, yine ezber bozduran ilginç ayrıntılara dikkat çekiyor.
Türkiye’nin bugününden yani “millet devlet kaynaşmasından” hangi çevrelerin neden ve nasıl rahatsız olduklarını ortaya döküyor.
Mahmut Çetin bu kadarla yetinmiyor ve son on yıla kadar devleti, hükümetlerin değil, bürokrasinin yönettiğini ve memleketin kaymağını kimlerin yediğini belgeliyor.
“Aydın Yabancılaşmasında” yer alan ara bölümlerde, birbiriyle zıt gibi görünen anlayışların, esasında heterodoks inançlarla kaynaştıklarını ve giderek kozmopolit bir ortak cephede, nasıl aynileştiklerini anlatıyor.
“Aydın Yabancılaşması,” Türk düşünce hayatında yeni bir tartışma alanını başlatacağa benziyor.
Eserdeki en ilginç bölümlerden birisi de sürekli olarak laiklik vurgusuyla gündeme gelen Türk Solu’nun “tarikatçı” olduğunu gösteriyor.
Eserde yer alan bilgilerden bazıları şöyle.
*
-Türkiye Komünist Partisi kurucu başkanı Mustafa Suphi, Melami tarikatına mensuptu. Bir başka parti başkanı Melami, Hürriyet ve İtilaf Fırkası Başkanı Miralay Sadık Bey’di.
-Nazım Hikmet’in dedesi Nazım Paşa mevlevi idi. Nazım Hikmet de yirmili yaşlarda “Ben de müridinim Mevlana” şiirini yazmıştı.
-Solcu Şair Can Yücel’in dedesi mevlevi şeyhi ve babası Hasan Ali Yücel mevlevi idi. Kendisini de mevlevi muhibbi olarak ifade eden Can Yücel, bu durumu şöyle anlatıyordu.
“Mevlevilik aslında Müslümanlığın incelmiş kanadıdır. Din incelmesi, bir bakıma ateistliğe doğru gitmedir. Belki bende Allah’a inanç kalmadı ama mevlevilikten koptum sayılmaz aslında.”
Tabi bu tipler, Kur’ansız ve Peygambersiz bir mevlevilik isteyenlerdir.
-Çetin Altan’ın annesinin babası Hacı Hafız Mustafa Muhyiddin Efendi, Unkapanı’nda, Salih Paşa Mahallesi Yeşil Tulumba Sokak’ta, Rufaiyye Tarikatı’ndan Şeyh Abdülhalim Efendi Tekkesi postnişini idi.
Tanrıtanımaz olduğunu söyleyen Çetin Altan, inanç durumunu şöyle izah ediyor:
“Bir ayrıma muhtacız. Ateizm başka şeydir, paganizm başka. Ateizm insanın kendi iradesiyle Tanrıtanımazlığı felsefi olarak benimsemesidir.
Biz paganlar ayrı bir vak’ayız. Paganların başka türlü olmaları mümkün değildir. Yetiştirilme biçimleri Tanrıtanımazlıktır, Türkiye’de ateizm yoktur, paganlar vardır.”
Mahmut Çetin, araştırmasında “Aydın Yabancılaşmasının” izlerinin bugüne de uzandığını hatırlatıyor ve Altan’dan alıntı yaparak;
Mehmet Akif Ersoy’un torunlarından birinin Türkiye Komünist Partisi lideri Aydemir Güler, Elmalılı Hamdi Yazır’ın torununun da Okan Bayülgen olduğunu iddia ediyor.
Mahmut Çetin kitabında Sabetaycılara da yer veriyor. Sabetaycıların mevlevi tarikatı içinde oldukça etkin olduklarını belgeliyor.
Eserdeki bilgilere göre sabetaycı mevlevi şeyhi İshak Dede, eski dışişleri bakanlarından Emre Gönensay’ın dedesi iken, diğer bir sabetaycı mevlevi şeyhi Mehmet Esat Efendi ise Halil Bezmen’in anneannesinin dayısı oluyor.”
Bilgi için: Biyografi Yayınları 0542 235 72 49 info@biyografi.net
Yeni Akit
02.01.2012
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)